.

İSTASYON ON BİR KİTAP YORUMU



Kitap Adı: İstasyon On Bir
Özgün Adı: Station Eleven
Yazarı: Emily ST. John Mandel
Yayınevi: Pegasus


İstasyon On Bir, arka kapağında yazandan çok daha fazlası. Konusunu okuduğunuzda medeniyetin olmadığı ilkel bir dünya hayal ediyorsunuz. Bu ilkel dünyada hayatta kalmaya çalışan insanlar ve bu insanların mücadeleleri. Ancak kitabı okumaya başladığınızda bundan daha fazlası ile karşılaşıyorsunuz. Demek istediğim İstasyon On Bir'de sadece salgından sonrası anlatılmıyor. Salgından bir gün öncesi, 1 yıl öncesi, 5 yıl öncesi, 15 yıl öncesini ve salgının başladığı günü de okuyoruz. Yazarın çok fazla zaman kullanmasını sevdim. Çünkü salgından öncesi ve sonrasını karşılaştırmak için çok iyi bir yöntem.

Zombi istilasının olduğu, kuraklığın olduğu, insanların zar zor ayakta durduğu veya İstasyon On Bir gibi büyük bir salgından sonra dünyadaki insanların %99'unun öldüğü ve kalanların yaşam mücadelesi verdiği tarzındaki kitapları çok seviyorum. Normal dünyadan çok daha uzak olması yazarı ve okuyucuyu biraz zorluyor. Yazar açısından yepyeni bir dünya yaratmak, okuyucu açısındansa o dünyaya odaklanmak zor olsa da keyif verici oluyor.

Kitaba başladığımda çok fazla karakterle karşılaştığım için ilk önce afalladım. Dediğim gibi kitap birçok zamanda geçiyor ve her birinde ortak karakterlerin olmasının yanında farklı karakterler de var. Sonrasında yan karakterlere çok fazla aldırmayarak "Ana karakterleri tanısam yeter." dedim ve gerçekten de yan karakterlerin çok fazla kitabın işleyişini değiştirmediğini gördüm. O yüzden bu kitaba başlarken çok fazla karakterle karşılaşırsanız sadece ana karakterleri hatırlasanız yeterli olacaktır.

İstasyon On Bir, büyük bir salgın sonrası dünyada geçiyor. Yazarımızın bu salgınla ilgili daha fazla bilgi vermesini isterdim. Nasıl bulaşıyor? Ölülerden bulaşıyor mu? gibi soruların cevabını bilmek isterdim.

Kitabın en sevdiğim özelliklerinden bir tanesi geçmişteki dünya ile salgın sonrası dünyanın karşılaştırılmasının yapılmasıydı. Karakterler mesela yıllar önce "Teşekkürler" yazmak yerine "Tşk" yazdıklarından, küçücük bir ekrana dokunmaya üşendikleri için bunu yaptıkları ve bunu çok saçma bulduklarından bahsediyordu. Bu kısımlar çok hoşuma gitti. Artık internetin, sosyal medyanın, telefonun ve hiçbir iletişim aracının olmadığı bir dünyayı okumak keyif vericiydi.

Kitapta Arthur isimli bir karakterimiz vardı. Diğer tüm karakterler Arthur'un uzaktan veya yakından tanığı karakterlerdi. Hepsinin Arthur'la bir bağı vardı ve Arthur'un çevresindeki karakterler anlatılıyordu.

KONUSU:

Moskova'dan gelen bir yolcu uçağından inen tüm yolcular o gün içerisinde hastaneye başvurdu. Hepsi de aynı sorundan dolayı. Bu yolcular birkaç saat içerisinde öldü. Gürcistan Gribi olarak adlandırılan grip hastanedeki tüm personellere, oradan da tüm ülkeye bulaştı. Dünya nüfusunun %99'u Gürcistan Gribi nedeniyle hayatını kaybetti. Hayatta kalmayı başarabilen çok az kesim ise evlerine kapanarak aylarca dışarı çıkmadı. Artık ortada teknolojinin ve medeniyetin olmadığı ilkel bir dünya vardı.

İstasyon On Bir benden akıcı anlatımı ve yaratıcı konusu ile 8 puan aldı. Diğer kitap yorumlarında görüşmek üzere.

Sağ tarafta yer alan "İzle" butonuna tıklayarak blogumu takibe alırsanız mutlu olurum :)
Daha fazla kitap paylaşımı için beni Instagram hesabım olan @haveyoumetmyblog'dan takip etmek için BURAYA tıklayabilirsiniz.
Illuminae kitap yorumu için BURAYA tıklayabilirsiniz.
Yobaz kitap yorumu için BURAYA tıklayabilirsiniz.
Seni Ben Uydurdum kitap yorumu için BURAYA tıklayabilirsiniz.
Bir Parça Sonsuzluk kitap yorumu için BURAYA tıklayabilirsiniz.
Haveyoumetmyblog Haveyoumetmyblog Author

YOBAZ KİTAP YORUMU



Kitap Adı: Yobaz
Özgün Adı: The Loney
Yazarı: Andrew Micheal Hurley
Yayınevi: Pegasus


Mistik bir havaya sahipti. Bu soğuk kasvetli kış havalarında çok güzel okunuyor bu tarz kitaplar.

Yazarın çok güçlü bir anlatımı vardı. Dili sert ve bir nebze karışıktı. Olaylar 1970'li yıllarda geçiyordu ve yazarımız o yıllardan öncesinde yaşanan bazı anıları da araya serpiştirmişti. Ancak iki zaman arasında fark edilebilir büyük bir nokta olmadığından fazlasıyla karıştırdım.

Konu mükemmel seçilmiş. Paskalya için gidilen ürpertici bir kasaba, yıllardır kullanılmamış gizemli bir ev ve konuşamayan bir çocuk. Tüm bunlar ile dini ögeler birleştiğinde, işin içine bir de Peder ve İncil girdiğinde ortaya mükemmel bir konu çıkıyor.
Ancak bana sorarsanız yazarımızın bu mükemmel konuyu çok da iyi işlediğini söyleyemeyeceğim. Gerilim daha üst düzeyde olabilirdi. Tüylerimin ürpermesini isterdim.

Çok fazla etkilenmememin en büyük nedeni olarak şunu görüyorum: Kitap Türk kültürü açısından bakıldığında anlaşılması çok zor. İçerisinde Hıristiyanlık'a ait birçok öge var. Pederler, Papazlar, Paskalya, İncil, kilise, ayin gibi. O kültürün içerisinde yaşasaydım belki daha çok etkilenebilirdim. 

Ancak işin içinde bilmediğim bir kültür olduğu için kitaba odaklanamadım. Yurtdışında belki de çok sevilen bir kitaptır, bilemiyorum.

Kitaptaki betimlemeler oldukça yerindeydi. Ne hayal edilemeyecek kadar az, ne de sizi boğacak kadar fazla olan türden değildi.


KONUSU:

Smith ailesi her yıl Paskalya'da olduğu gibi o yıl da Peder ve birkaç kişi ile birlikte Loney kasabasına gitmeye karar verir. Bu ibadetin en büyük amaçlarından biri, Smith ailesinin en küçük oğlu Hanny'nin konuşamama hastalığını Tanrı'dan şifa dileyerek iyileştirmektir. Ancak o yıl diğer yıllardan çok farklı olacaktır. Onları kasabada istemeyen birtakım kişiler ve kaldıkları eski evde bulunan yeni, gizli bir oda...

Kitap hakkındaki düşüncelerim bu kadardı. Kitap benden 10 üzerinden 6 puan aldı.

Sağ tarafta yer alan "İzle" butonuna tıklayarak blogumu takibe alırsanız mutlu olurum :)
Daha fazla kitap yorumuna ulaşmak için beni Instagram hesabım olan @haveyoumetmyblog 'dan takip edebilirsiniz.
Illuminae kitap yorumunu okumak için BURAYA tıklayabilirsiniz.
Uyanış kitap yorumunu okumak için BURAYA tıklayabilirsiniz.
Haveyoumetmyblog Haveyoumetmyblog Author

BENİMLE KAL KİTAP YORUMU



Kitap Adı: Benimle Kal
Özgün Adı: Falling Into Place
Yazarı: Amy Zhang
Yayınevi: Pegasus

İntihar temalı kitaplar oldum olası beni çok etkilemiştir. "Bir insanı intihara sürükleyecek geçerli bir neden var mıdır?" diye düşündüm kendi kendime. Bence daima yaşam için bir umut vardır. Her ne kadar intihar yanlış bir yol olsa da kimileri bunu bir çözüm yolu olarak görüyor. Her 40 saniyede bir insan intihar ederek hayatını kaybediyor. Her 3 saniyede bir ise intihar girişiminde bulunuluyor. (Dünya Sağlık Örgütü verileri)

Peki bunun neden kaynaklandığını sorguladık mı? İntiharın neden tüm dünyada ilk ölüm nedeni olarak sayıldığını araştırdık mı? Fikrimce intiharın başlıca sebeplerinden biri zorbalık. Her ne kadar dünyada bunun için faaliyetler, etkinlikler düzenlense de insanlar zorbalık yaparak kendi açıklarını kapatmak istiyor. Birinin intiharının sebebinin kendiniz olduğunu bilseniz ne hissederdiniz?


Başkarakterimiz Liz, intiharı kafasına koymuş biri. Geri dönmeye hiç niyeti yok. Onun yaşantısını okumak bana bir nebzede olsa acı verdi.

Yazarımız kitapta olayları ön planda tutmayı tercih etmiş ve karakterler biraz arka planda kalmış. Sadece başkarakter Liz hakkında çok fazla şey öğrenebiliyoruz. Yan karakterler ise Liz'in çevresinde bulunan her gün gördüğü sınıf arkadaşları, öğretmenleri, ailesi.


Kitabın en garip yönlerinden biri, birinci tekil şahıs ağzından anlatılması ancak birinci tekil şahısın asla kendisinden bahsetmemesi ve gizemini korumasıydı. Kitabın sonuna kadar kitabı kimin gözünden okuduğumuzu öğrenemiyoruz. Bu kişi Liz'in her daim yanında olan bir kişi ancak adı bir kez bile geçmiyor. En sonunda ise olayları anlatanın aslında kim olduğu ortaya çıkıyor.

Benimle Kal fazlasıyla akıcı bir kitaptı. Elinize aldığınızda bir günde bitirebileceğiniz çerezlik türlerdendi. Eğer okumaya başladığınızda bir beklentiniz yok ise beğeneceğinizi düşünüyorum. Ancak "Bu kitaba bayılacağım!" diye okumaya başlarsanız büyük bir hayal kırıklığına uğrayacağınızın da altını çizerim. Çünkü bu kitap durağan ilerliyor. İçerisinde çok fazla olay yok. O yüzden beklentisiz bir şekilde başlarsanız seversiniz.

Kitabın eksik yönlerinden bir diğeri ise, olay örgüsünün karışık olmasıydı. Yani bir bölümde Liz'in kaza yapmadan 2 gün öncesinden bahsedilirken, diğer bölümde kaza yapmadan 50 dakika öncesi, bir diğer bölümde ise kaza yaptıktan sonraki olaylardan bahsediliyordu. Bu bir akışa konulsaydı eğer daha iyi olabilirdi. Ancak olayları takip edemem diye düşünmeyin çünkü çok fazla düşünmenizi ve bir şeyleri birleştirmenizi gerektirecek bir yazım tarzı yok. Oldukça akıcı.


KONUSU:

Lise öğrencisi olan Liz yaşadıklarından sonra intihar etme kararı alır. Her şey hazırdır. Tek yapması gereken planladığı gibi arkasında onun intihar ettiğini belli eden hiçbir iz bırakmadan belirlediği yolda arabası ile kaza yapmaktır. Her şey yolunda gider ve Liz kaza yapar. Meridian Lisesi'nin en popüler kızlarından biri olan Liz Emerson'un küçüklüğünden bu yana neler yaşadığını ve hangi nedenlerin onu intihara sürüklediğini okuyoruz.

Açıkçası Liz'in hayatını okumak bana keyif verdi. Umarım siz de benim gibi bu kitabı seversiniz. Kitaba puanım 7.

Sağ tarafta yer alan "İzle" butonuna tıklayarak blogumu takibe alırsanız mutlu olurum :)
Beni Instagram hesabım olan @haveyoumetmyblog'dan takip etmek için BURAYA tıklayabilirsiniz.
Illuminae kitap yorumunu okumak için BURAYA Tıklayabilirsiniz.
Seni Ben Uydurdum kitap yorumunu okumak için BURAYA tıklayabilirsiniz.
Haveyoumetmyblog Haveyoumetmyblog Author

GÜL CEMİYETİ KİTAP YORUMU


Kitap Adı: Gül Cemiyeti
Özgün adı: The Rore Society
Yazarı: Marie Lu
Yayınevi: Pegasus

Genç Elitler serisinin ikinci kitabı Gül Cemiyeti'ni okurken Marie Lu'nun kaleminin ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha anımsamış oldum. Güçlü olmasının yanı sıra zor değil, anlaşılır bir dile sahip olması yine benden artı bir puan kazandırdı. Seviyorum bu yazarı!

Ancak bu kitap beni hasta etti desem yeridir. Başkarakter Adelina'dan tabiri caizse tiksindim. İlk kitapta sevdiğim bir karakterdi ancak ikinci kitapta bambaşka birine dönüşmüştü. Hırs gözünü bürümüştü. Bir ara tahammül edemedim. İlk kitapta gayet masum ve yardıma muhtaç biriyken ikinci kitapta birden gücünün esiri olan ve menfaatçi birine dönüşmesi beni fazlasıyla şaşırttı açıkçası. Üçüncü kitapta bu karakterin nereye gideceği konusunda hiçbir fikrim yok. Karakter hakkında söyleyeceğim son şey, bu kitapta asla onun arkasında olmadığım ve kararlarına saygı duymadığımdır.



Her serinin orta kitabında olduğu gibi Gül Cemiyeti'nde de bir durağanlık söz konusuydu. Son 150 sayfaya kadar bu şekilde ilerliyordu. Ancak son 50 sayfada ne olduysa oldu ve gönlümü kazanmayı başardı. Müthiş bir heyecanla bitti. 3. kitabı çok fazla merak ediyorum.

Yazar gerçekten okuyucuyu nasıl yakalayacağını çok iyi biliyor. Konusuna bayıldığım bir seri. Efsane serisinden farklı olarak bu kitapta fantastik ögeler fazlasıyla baş gösteriyordu. Karakterlere bahşedilmiş güçlere hayran kaldım. Bir ara ben de Genç Elit olmak istiyorum diye düşündüm hatta :D Ta ki o sonu okuyana kadar. "Yok ya Genç Elit olmasam da olurmuş." dedim.


Kitabı ilk kitap olan Genç Elitler ile kıyaslayacak olursam tansiyonu daha düşük bir kitaptı. Dediğim gibi bunun serinin orta kitabı olmasından kaynaklandığını düşünüyorum.

Kitabı sevdim. Sevmedim değil. Ancak Genç Elitler kadar keyif almadım. Ancak biliyorum ki yazar bizi serinin son kitabında öyle bir karşılayacak ki nutkumuz tutulacak. O yüzden son kitabı okumak için sabırsızlanıyorum.

Gül Cemiyeti benden 7 puan aldı.

Sağ tarafta yer alan "İzle" butonuna tıklayarak blogumu takibe alırsanız mutlu olurum :)
Genç Elitler kitap yorumunu okumak için BURAYA tıklayabilirsiniz.
Seni Ben Uydurdum kitap yorumunu okumak için BURAYA tıklayabilirsiniz.
Haveyoumetmyblog Haveyoumetmyblog Author

KIRMIZI PİYANO KİTAP YORUMU



Kitap Adı: Kırmızı Piyano
Özgün Adı: Black Mad Wheel
Yazarı: Josh Malerman
Yayınevi: İthaki


Kusurlu mükemmeldi. Mükemmel olduğu kadar kusurları vardı. Bu yazar gerilimin kralı olabilir. Okuduğum üç kitabında olduğu gibi Kırmızı Piyano'da da gerim gerim gerildim. Her şey o kadar iyi tasvir edilmişti ki gözünüzün önünde rahatlıkla canlandırabildim. Gündüz vakti ilk 100 sayfasını okuduğumda pek de etkilendiğim söylenemezdi. Ancak gece okumaya başladığımda tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Özellikle ışıklar kapalıyken telefonunuzun flaşıyla bu kitabı okuyorsanız beklediğinizden çok daha fazla gerileceksiniz eminim.

Karakterler her ne kadar iyi oluşturulamamış olsa da yine de idare ederdi. Bu kitapta karakterlerden daha çok olaylar ön plandaydı. O yüzden hiçbir karakter hakkında yorum yapamayacağım. Baş karakter de yan karakter de aynı konumdaydı benim için.


Kitabın konusunu yazar Kafes'te olduğu gibi yine mükemmel seçmiş. Kafes kitabındaki karakterlerimiz ne olduğu bilinemeyen gördükleri şey yüzünden öldükleri için gözleri bağlı dolaşıyordu. Kırmızı Piyano'da ise karakterlerin duydukları ses onlara işkence ediyordu. Ancak Kırmızı Piyano ne yazık ki Kafes'in üstüne çıkamadı. Kafes kadar mükemmel olabilmesi için birkaç fırın ekmek daha yemesi gerek sanırım. Yazarın okuduğum bir diğer kitabı Gölün Dibindeki Ev ise tam bir fiyaskoydu. Ondan bahsetmek istemiyorum bile. Bir sıralama yapmam gerekirse, en çok beğendiğimden en az beğendiğime doğru: Kafes-Kırmızı Piyano-Gölün Dibindeki Ev.

Kitabın dili gayet basit olmasına rağmen alışmam biraz zor oldu. Kitap beni bir süre içine çekemedi. O sürükleyiciliği yakalayamadım. Derkeeen bir de baktım ki gerilmeye ve korkmaya başlamışım.


Genel itibari ile güzel bir kitaptı. Tansiyonu yüksek bir kitap olduğu söylenemez ama her şeye rağmen güzeldi. En yukarıda yazarın gerilimin kralı olduğunu söylemiştim. Bu arada kraliçesi de Jennifer McMahon :D

Bu arada yazar diğer kitaplarından farklı olarak olayı farklı bir zaman diliminde ele almış. Yanlış hatırlamıyorsam olay 1900'lü yılların sonunda geçiyordu.


KONUSU:

The Danes isimli müzik grubunun bir sonraki parçaları için yoğun bir çalışma döneminde olduğu sırada Amerikan ordusundan bir general onlara hiç beklenmedik bir teklifle gelmişti. Generalin söylediğine göre Afrika'da bulunan bir çölde nükleer silahları bile alt edecek kaynağı bilinmeyen bir ses bulunmuştu. The Danes üyelerinden istedikleri şey ise Afrika'nın çöl kumları arasına gidip o sesin kaynağının ne olduğunun bulunmasıydı. Hiç beklenmedik bir yolculukla yolları Afrika'ya düşen grubun üyeleri ne gibi bir işe bulaştıklarından haberdar değildi.

Kitaba puanım 7

Sağ tarafta yer alan "İzle" butonuna tıklayarak blogumu takibe alırsanız mutlu olurum :)
Illuminae kitap yorumunu okumak için BURAYA tıklayabilirsiniz.
Seni Ben Uydurdum kitap yorumunu okumak için BURAYA tıklayabilirsiniz.
Beni Instagram hesabım olan @haveyoumetmyblog 'dan takip etmek için BURAYA tıklayabilirsiniz.
Haveyoumetmyblog Haveyoumetmyblog Author

Hakkımda

Selam, ben Emirhan! Blogumla tanıştın mı? Burası benim kitap eleştirileri, dizi/film önerileri yaptığım, yeri geldiğinde ise bazı konularda fikirlerimi sunduğum bir blog. Bloguma göz atmaya hazır mısın?

Blogu Takip Et (Yeni)

Blogumda Ara

Instagram Hesabım

Etiketler

Haveyoumetmyblog

Translate

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *