SEN OLMADAN BEN KİTAP YORUMU
26 Ekim
Kitap Adı: Sen Olmadan Ben
Özgün Adı: Me Without You
Yazarı: Kelly Rimmer
Yayınevi: Pegasus
Sonu ile beni göz yaşlarına boğan kitabın yorumunu okuyorsunuz şu anda. Ancak kitabın duygusal ve iyi yönlerine geçmeden önce birkaç tane olumsuz yönünden bahsedeceğim size. Ardından methiyeler düzmeye devam edebilirim.
Kitaba başladığım ilk 50 sayfa dili beni çok zorladı. Karakterimiz olayı birinci ağızdan anlatıyordu ama yazarımız dil olarak görülen geçmiş zamanın hikayesini kullanmış. Açıklamak gerekirse, fiile '-mış' ekinin ardından '-dı' ekinin gelmesi ile oluşan bir zaman kipi. Örnek verecek olursam: Oturmuştu. Daha fazla dil bilgisi dersi vermeden kitabımıza geri dönelim :)
Daha önce bu tür yazım tarzına kitaplarda rastlamıştım ancak karakter geçmişte yaşadığı bir olayı anlattığında kullanıldığını görmüştüm. Ben de kitaba başladığım ilk 50 sayfa karakterin geçmişte yaşanan bir olayı anlattığını, sonrasında ise günümüze döneceğini sandım. Ama kitapta çoğunlukla bu zaman kipi kullanılmıştı. Daha önce bu tarz okumadığım için açıkçası alışmam biraz uzun sürdü. Alıştıktan sonra ise hiçbir kısmı gözüme batmadı.
İkinci olarak kitaptaki bazı kısımlar kendini tekrar ediyordu. Sanki yazar bilgiyi daha önce verdiğini unutuyormuş da tekrar hatırlamadan o bilgiyi veriyormuş gibi. Açıkçası günümüz aşk romanlarını okumak bana keyif vermiyor. 200. sayfaya gelene kadar beni etkileyecek bir yön bulamamıştım kitapta. Ama 200. sayfadan sonra yavaş yavaş ilgimi çekmeye başladı. Bunun nedeni öncesinde kitapta yan karakterlere çok az yer veriliyor oluşuydu. Yani kitap 2 kişinin etrafında dönüyordu. Kitaba yeni karakterler eklendiğinde ve olaylar artık kızışmaya başladığında ben de sevmeye başladım.
Şimdi geçelim son 130 sayfaya methiyeler düzmeye. Kitaba yavaş yavaş ısınmaya başladım. Kitap yavaş yavaş o günümüz aşk romanlarının havasından çıkmaya başladı. Olaylar birden bire sarpa sarmaya başladı.
Her iki başkarakterimizi de çok sevdim. Her ikisinin de aslında içinde yatan o iyi kalpli insanı görmeye başladığımda birbirlerine ait olduklarını anladım. Kitabın tanıtımlarında "Senden Önce Ben'i sevenler bu kitaba da bayılacak." gibisinden bir cümle görmüştüm. Evet konu olarak Senden Önce Ben'e çok benziyordu ama benim gözümde hiçbir kitap Senden Önce Ben kadar kusursuz olamaz.
Kitaba başladığımda oluşan önyargım giderek azalmaya başladı. Ve o son 50 sayfa... Göz yaşlarıma hakim olamadım. Beni ağlattı. Kitabı bitirdiğimde ise şok olmuş bir vaziyetteydim. Beni bu kadar etkileyeceğini tahmin edememiştim. Sonu beklediğimin çok çok üzerindeydi. Beni ağlatan kitapların her zaman bende ayrı bir yeri olur. Bu kitabın da sonunu aradan zaman geçtikçe tekrar tekrar okuyacağım.
KONUSU:
30'lu yaşlarının sonunda olan Lilah'nın avukatlık hayatı yoğun ve karışık bir biçimde ilerliyordur. O ise bundan zevk duyuyordur. Hayatını dünyayı değiştirmeye ve en azından küçük de olsa bir yarar sağlamaya adayan Lilah'ın geçmişi diğer insanlarınkinden çok farklıdır. Callum'un da Lilah'dan farklı bir hayatı yoktur. Her ikisi de yalnız başlarına yaşadıkları evlerinden çıkıp işe, işten çıkıp eve gelmektedirler. Ancak vapurda tanıştıkları o gün her şeyin bundan sonrası için çok farklı olacağını ikisi de fark etmiştir.
Bu kitabın sonu beni fazlasıyla etkiledi. Beğendiğim bir kitap oldu. Sen Olmadan Ben, benden 7 puan aldı. Kitapla ilgili görüşlerinizi aşağıya yorum olarak bırakabilirsiniz. Ayrıca beni Instagram hesabım olan @haveyoumetmyblog 'dan takip etmeyi unutmayın. Başka bir kitap yorumunda görüşmek üzere.
Sağ tarafta yer alan "İzle" butonuna tıklayarak blogumu takibe alırsanız mutlu olurum :)
Sağ tarafta yer alan "İzle" butonuna tıklayarak blogumu takibe alırsanız mutlu olurum :)
UYANIŞ KİTAP YORUMU
23 Ekim
Kitap Adı: Uyanış
Özgün Adı: Alive
Yazarı: Scott Sigler
Yayınevi: GO! Kitap
Mükemmeldi! Kusurları var mıydı? Evet vardı. Ama ben bu kitabı kusurlarına rağmen sevdim. Bir an olsun düşmeyen aksiyon ve gerilim beni bu kitaba bağladı. Arka kapağını okuduğumda açıkçası bana pek de cazip gelmemişti. Son zamanlarda bu tarz fantastik kitaplara karşı bir önyargım var ne yazık ki. Ancak kitaba başladığımda önyargımın yavaş yavaş yıkıldığını gördüm.
Uyanış, mükemmel bir akıcılıktaydı. Benim bu kitabı okumam 2 metrobüs yolculuğu sürdü diyebilirim :D Sabah okula giderken 1.30 saat, dönerken 1.30 saat ve eve gelince 1 saat okudum, gün içerisinde bitti. Akıcı oluşunu daha nasıl farklı bir şekilde anlatabilirim bilmiyorum :)
Kitapta onlarca karakter var ancak bizi ilgilendiren sadece 5-6 kişi. Başkarakterimiz Em'de ise bir karakterde arayabileceğim tüm olumlu özellikler var. Lider ruhlu oluşu ve güçlü oluşu bunlardan birkaçına örnek.
Uyanış'ın serinin ilk kitabı olduğu açıkça ortada. Yazar bu kitabı yazmış ve sonunda da "Siz daha hiçbir şey okudunuz, bir de ikincisini okuyun da o zaman görün." dercesine bir sonla bitirmiş. Yani serinin ikinci ve üçüncü kitaplarında bizi daha fazla olay bekliyor eminim.
Kitapta ilk 100 sayfayı geçtiğimde "Bu kitap nereye gidiyor böyle?" dedim. Çünkü o kadar garip ve olağandışı bir konusu var ki sonunda ne olacağını kimse tahmin edemez. Merak uyandırıcı oluşu kesinlikle mükemmeldi.
KONUSU:
12 yaşındaki Em o gün doğum günü olduğunu bilerek bir acı ile uyanır. Ancak yatağında değil bir tabutun içindedir. Güçlükle tabutun içinden çıktıktan sonra etrafında kendininki gibi onlarca tabut görür ve içerisindeki çocukları çıkarmak ister. Çocukların hepsi o gün 12 yaşına basmıştır. Ancak hiçbiri ne ailesini ne de gerçek adını hatırlamamaktadır. İçinde bulundukları bedense 12 yaşındaki bir çocuktan çok bir yetişkin bedenidir. Akılları 12 yaşında ama vücutları yetişkin olan doğum günü çocuklarının hikayesi sizce nasıl sonuçlanır?
Doğum günü çocukları uyanıyor...
Kitabı okurken çok büyük keyif aldım. Bu tarz kitaplardan hoşlanan biriyseniz mutlaka önerimdir. Uyanış benden 9 puan almayı başardı. Kitap hakkındaki görüşlerinizi aşağıya yorum olarak bırakabilirsiniz. Beni Intagram adresim olan @haveyoumetmyblog 'dan takip etmeyi unutmayın.
Sağ tarafta yer alan "İzle" butonuna tıklayarak blogumu takibe alırsanız mutlu olurum :)
AİLENİZ HÂLÂ YANINIZDAYKEN SEVİN, SARILIN
18 EkimBiraz sonra anlatacağım olay birkaç gün önce yaşandı ve o günden sonra sürekli olarak aklıma takılıyor, içim burkuluyor. Artık o kızın gözlerine baktığımda bambaşka bir kişi görüyorum...
Bundan birkaç önceki yazdığım blogda yeni sınıfımdan ve ortamımdan bahsetmiştim. İlk haftamı anlatmıştım. Şu an 4. haftadayız, çok şey değişti. İnsanları daha yakından tanıdım ve ben de biraz olsun samimi ilişkiler kurmaya başladım. Geçelim konumuza...
İlk haftadan beri yanımda oturan benimle sohbet etmeye çalışan bir kız vardı. Gerçek adını geçirmek istemiyorum. O yüzden siz onu şimdilik Sema olarak tanıyın. Sema ile bunca zaman boyunca ne kadar arkadaşlık kurulabilirse biz de o kadar yakın arkadaşlık kurmaya çalıştık. Güldük, eğlendik, sohbet ettik vs.
Bundan 2 gün önce Sema'nın telefonu sıradan kayarak yere düştü. Telefonu kırıldı ve dokunmatiği çalışmadı. Benim telefonumdan teyzesini aradı ve ona ulaşamazsa endişelenmemesi gerektiğini söyledi. O sırada ben olsaydım ilk önce anne ve babama haber verirdim diye düşündüm. Bu olay dikkatimi çekti ama kabalık etmemek adına sormadım.
Ardından bana okulun karşısındaki alışveriş merkezine gidip telefon modellerine bakalım mı diye bir teklifte bulundu. Ben de kabul ettim. Ders bittikten sonra alışveriş merkezine gittik ve ilk önce bir şeyler yedik. Yemek yerken yaklaşık 2 saate yakın bir süre sohbet ettik. Bu blogun asıl yazılma sebebi işte o sohbet.
Bazı sorularım üzerine Sema ailesinden bahsetmeye başladı. Öncesinde ise yeni alacağı telefonun taksitini nasıl ödeyeceğini düşünüp duruyordu. "Annen ve baban almaz mı?" dedim. O da anlattı. Sema şu anda teyzesi ile birlikte yaşıyor ve ihtiyaçlarının çoğunu teyzesi karşılıyor. Annesi Sema 8 yaşındayken gırtlak kanseri nedeniyle vefat etmiş. Duyunca çok şaşırdım ve yüzündeki burukluğu gördüm. Annesiz büyümenin nasıl bir şey olacağını düşünemedim bile. Kendisinden 2 yaş küçük bir de erkek kardeşi var.
Annesi öldüğünde emekliymiş ve maaşı Sema'ya, kardeşine ve babasına bölünüyormuş. Sema 18 yaşına gelene kadar babası çocuklarına düşen payı vermemiş. Sema ancak şu anda kendi payı olan 400 lirayı alabiliyor.
Bana babasından bahsetti. Babasının Sema'ya destek olmayışından, maddi olmasa bile en azından manevi desteğe ihtiyacı olduğundan bahsetti. Babasının söylemlerini anlattı. Hatta öyle bir cümle kurdu ki yok artık dedim ve güldüm. O da şaka yapmıyorum bana bunu gerçekten söyledi dedi. O cümleyi burada kullanmak istemiyorum çünkü bırakın bir insanın evladına, başka bir insana bile söylememesi gereken bir cümle.
Babasından hiçbir destek görmeyen Sema kendine düşen 400 lira ile teyzesinin yanında yaşıyor. Teyzesi ve diğer teyzeleri ona çok iyi davranıyor. Hatta maddi yönden yardımda bulunmak istiyorlar ama Sema kabul etmiyor. Bugün söylediğine göre teyzesi Sema'ya yeni bir telefon almak istemiş ama Sema kabul etmiyor. İlle de kendi paramla alacağım diye tutturuyor. Ona annelik yapan teyzeleri olduğu için şanslı, ama bunları yaşayan bir insana şanslı denebilir mi bilmiyorum.
Sema şimdi o 400 lira ile kendine telefon alacak ve tüm aylık giderlerini karşılayacak. Size sadece bana anlattıklarının bir kısmını anlatıyorum. Çünkü onun hayatına da saygım var.
Kendi yaşantısından bahsettikten sonra bana sordu. Ailenle aran nasıl? Nasıl anlaşıyorsunuz? Birlikte neler yapıyorsunuz? gibi sorular sordu. Daha önce ailenin ne demek olduğunu bilmeyen bir insana bunları anlatmak gerçekten çok zor. Sorularını yanıtladım ama onun benim aileme imrenmesini istemedim. Olabildiğince üzerinden geçerek anlattım. Çünkü karşımdaki kişi aile özlemi çeken biri ve ben de onun karşısında nispet yaparcasına her şeyi anlatmak istemedim.
O günden sonra Sema'nın anlattıkları sürekli aklımda. 8 yaşında annesini kaybeden Sema'yı düşünüyorum. Dağılan ailesini düşünüyorum ve üzülüyorum. Bunları bana anlattıktan sonra ise ona daha hassas davranmaya başladım. Umarım bunu hissetmiyordur ama ona karşı yapacağım her harekete, söyleyeceğim her söze artık bildiğim şeylerden dolayı dikkat etmem gerekiyor. Gözlerine baktığımda farklı şeyler görüyorum.
Bağlamak istediğim nokta şu: Lütfen bir aileniz varken, bir çatı altında yaşarken onların kıymetini bilin. Annenize babanıza karşı daha özenli olun. Çünkü hepimiz biliyoruz ki bir gün onlarsız kalacağız ve hayatta kendi ayaklarımız üzerinde durmak zorunda kalacağız.
Lisedeyken bir arkadaşım vardı. Babası sürekli onu evden kovardı ve o da sürekli "Artık ölsün, gebersin, nefret ediyorum!" derdi. Bir gün okula geldi ve babasının akciğer kanseri olduğunu öğrendiğini söyledi. O günden sonra babası her ne kadar ona kötü davranmış olsa da onun kıymetini bilmeye çalıştı. Daha sonra birkaç gün boyunca okula gelmedi ve babasının vefat ettiğini öğrendik. Okula tekrar geldiğinde "Dualarımın bu kadar tutacağını bilmiyordum." dedi.
Lütfen annenize babanıza ciddi anlamda kötü sözler söylemeyin. Çünkü gün gelir yer yarılsaydı içine girseydim de o sözleri söylemeseydim dersiniz. Karşınızda o sözleri söyleyeceğiniz kimse kalmayabilir. Bir aileniz varsa şükredin. Çünkü bazı insanlar ailesinin yanında olmasını her şeyden çok istiyor.
Kimse için onları üzmeyin. Bir başkası yine bulunur ama aile tektir, bulunmaz. Bu yazıyı eğer buraya kadar sıkılmadan okuduysanız annenize babanıza lütfen şimdi sarılın. Bir gün gelir yapmadığınız için pişman olursunuz.
Sema'nın hikayesi bana çok şey öğretti. Umarım ileride iyi yerlerde olursun Sema...
Yazı ile ilgili görüşlerinizi aşağıya yorum olarak yazabilir veya Instagram hesabım olan @haveyoumetmyblog 'dan bana dm yolu ile ulaşabilirsiniz. Başka bir yazıda görüşmek üzere.
Sağ tarafta yer alan "İzle" butonuna tıklayarak blogumu takibe alırsanız mutlu olurum :)
EĞER İNANIRSAN KİTAP YORUMU
14 Ekim
Kitap Adı: Eğer İnanırsan
Özgün Adı: If You Believe
Yazarı: Kristin Hannah
Yayınevi: Pegasus
"Dünyanın en duygu yüklü kitaplarından biri." desem abartmış olmam herhalde. Kesinlikle öyleydi. Her sayfası, her satırı duygu yüklüydü. Başka biri, kitapta anlatılan olayları yaşasaydı ve kaleme almak isteseydi eminim bu kadar duygusal anlatamazdı.
İlk 100 sayfaya kadar her şey normal ilerliyordu. Daha sonra yavaş yavaş karakterlerin geçmişine inmeye başladık. Karakterlerde ilginç bulduğum davranış ve tutumların nedenlerini öğrendim. Bu sayede karakterlere daha çok ısındım. Sanki bir kitap karakteri değil de gerçek hayattan biriymiş gibi, arkadaşımmış gibi hissettim.
Eğer İnanırsan, 1800'lü yılların sonunda geçiyor. Hemen "Aa, ben tarihi roman okuyamam." demeyin. Çünkü kitabın tarihi olduğunu okurken anlamayacaksınız. Günümüzü anlatan kitaplarından tek farkı, içerisinde telefon, televizyon ve internetin olmayışı. Yazar kitabın o yıllarda geçtiğini hafiften hissettirmiş sadece. Daha fazlası değil. Yani okurken 1800'lü yıllarda geçtiğini bile anlamayacaksınız. Bana sorarsanız tarihi olması daha iyi olmuş. Diğer türlü olsaydı günümüz aşk hikayelerinden bir farkı kalmayacaktı. O dönemin kısıtlı imkanları ile bir aşk romanı okumak gerçekten mükemmeldi.
Daha önce Kristin Hannah çok önerilmesine rağmen hiç okumamıştım. Kitaplarının ne kadar duygusal ve mükemmel olduğunu sürekli duyuyordum ancak nedense alıp okuma isteğim olmamıştı. Bu kitap sayesinde tanıştım onunla. Türkiye'de çevrilmiş 15'i aşkın kitabı var sanırım. En bilineni ise Ateşböceği Yolu. Okuyan herkes tabiri caizse salya sümük ağladığını söylüyor. Bu kitaptan sonra ben de Hannah okumaya başlayacağım.
Eğer İnanırsan bize gerçek aşkı anlatıyor. Daha önce aşık olduğunu sanan iki insanın aslında aşka ne kadar uzak olduklarını gösteriyor. Kitabın en sevdiğim yönü ise, Deli Fişek isimli karakterin daha önce yüzlerce kadınla birlikte olmasının gerçekten aşık olduğu kadınla birlikte olmasından ne kadar farklı olduğu mesajını vermesiydi. Diğer her şeyi boş verip sadece aşık olduğu kadını hatırlaması.
Evet, kitapta cinsellik de vardı. Ama diğer kitaplardaki gibi her bölümde görülen ve artık kusma isteği uyandıran cinsten değil. Kararlı ve yerindeydi. Eğer bu tarz sahnelerden hoşlanmıyorsanız o kısımları atlayabilirsiniz. Çok fazla bir şey kaybedeceğinizi sanmıyorum çünkü kitap boyunca toplasan 10-15 sayfada cinsellik vardı. Bu yüzden gözüme batmadı.
Karakterlere bayıldım! Benim için 'Unutulmaz Karakterler Listesi'ne girdi. Kitap bitse de sanki onlar dünyanın bir köşesinde yaşıyormuş gibi geliyor bana. Bir yazarın kaleminden çıkma karakterler değil de kanlı canlı insanlarmış gibi. Onların geçmişini öğrenmek keyif vericiydi.
Evet, itiraf ediyorum! Sonunda göz yaşlarıma hakim olamadım. Ağladım! Mükemmel bir sondu kesinlikle. Gerçek aşkın ne olduğunu bir kez daha anladım. Çok çok çok iyiydi. Bitirdikten sonra ise kendimi düşünmekten alıkoyamadım.
Kitabın akıcılığına söylenecek söz yok. 2 günde bitti ve okurken fazlasıyla keyif aldım. Gözüm kapalı önereceğim kitaplardan bir tanesi oldu. Kesinlikle alıp okuyabilirsiniz. Pişman olacağınızı sanmıyorum.
"Karakterlerin ruh hallerini ve duygularını resmetmekte Hannah'nın üstüne yok." - The Washington Post Book World
KONUSU:
1 yıl önce annesini kaybeden yirmili yaşlarının sonundaki Mariah, yaşlı babası ile gözlerden uzak bir çiftlikte yaşamaktadır. Geçimlerini kendi kendilerine sağlayan ikilinin sıradan bir hayatı vardır. Mariah yıllar önce yaşadığı olayın izlerini hala taşımaktadır. Karakterinde gözle görülür değişimler olmuş ve eski Mariah'ın yerine ruhsuz ve sert biri gelmiştir. Aynı zamanda çiftliğin çitlerinden dışarı adım atamayan Mariah, babası ile olan eski samimiyetini özlemektedir.
Çapkın, vurdumduymaz ve serseri Deli Fişek... Geçimini yarı zamanlı işlerde çalışarak ve dövüşerek geçiren genç adam, kışın yaklaşması ile iş arayışına düşmüştür. Bir çiftlikte yardımcıya ihtiyacın olduğunu ve kalacak yer, yemek ve yevmiyenin de tam işine yarayacak şey olduğunu düşünen Deli Fişek çiftliğe doğru yola koyulur. Deli Fişek'in en kötü huyu ise birlikte olduğu kadınları kendine aşık ederek ardında bırakmaktır...
Kitabı bayılarak okudum ve benden 9 puan almayı hak etti. Kitap hakkındaki düşüncelerinizi aşağıya yorum olarak bırakabilirsiniz. Beni Instagram hesabım olan @haveyoumetmyblog 'dan takip etmeyi unutmayın :)
Sağ tarafta yer alan "İzle" butonuna tıklayarak blogumu takibe alırsanız mutlu olurum :)
Bülbül kitap yorumunu okumak için BURAYA tıklayabilirsiniz.
Bülbül kitap yorumunu okumak için BURAYA tıklayabilirsiniz.
BİR YUDUM SU KİTAP YORUMU
10 Ekim
Kitap Adı: Bir Yudum Su
Özgün Adı: Not A Drop To Drink
Yazarı: Mindy McGinnis
Yayınevi: Novella Dinamik Yayınları
Bir Yudum Su'yu tanımlayacak en iyi cümle, "Keyif vericiydi." Ne bundan ötesi, ne de bundan gerisi. Bu kitap verdiği mesajlar bakımından aslında benim gözümde 100'lük. 2100'lü yıllarda dünyamızı ne gibi felaketlerin bekleyeceğinin bir habercisi. İnsanların bir yudum su için neler yapabileceklerinin aynası.
İnsanlık olarak dünyayı, yaşadığımız çevreyi bilinçsizce kullanıyoruz. Gelecek nesiller için ardımızda hiç de iyi olmayan izler bırakıyoruz. Bununla birlikte dünya sadece bize aitmişcesine diğer canlıların yaşamını kısıtlıyoruz. Onları her geçen gün biraz daha yok edip kendi sonumuzu hazırlıyoruz.
Bir Yudum Su'da tüm bu konuların arasından en önemli olanı seçilmiş. İnsanların ve diğer canlıların yaşamını devam ettirebilmesi için birincil gerekli olan hayat unsuru, yani su.
Bir gün uyandığınızda musluğunuzdan su akmadığını ve bunun günlerce, hatta haftalarca süreceğini düşünün. Artık umudunuzu kesmez misiniz? İlkelleşmez misiniz? İşte başkarakterimiz de ilkel yaşamayı tercih etmiş, daha doğrusu annesi tarafından zorunlu bırakılmış.
Kitapta yaratılan dünyayı sevdim. Bazı sorular cevapsız kalsa da asıl değinilmek istenen konu ve verilmek istenen mesaj çok güzeldi.
Hayatta kalma mücadelesi barındıran kitaplar beni diğerlerinden daha çok etkiliyor sanırım. Bir gün dünyayı zombilerin basacağını veya su kaynaklarının tükeneceğini düşünmek her ne kadar korkunç olsa da bana heyecan veriyor :)
Başkarakterimiz olan Lynn'in medeniyetten yoksun büyümesi güçlü bir karakter olmasını da beraberinde getirmiş. Güçlü karakterleri seviyorum. Ne yapacağı konusunda kararlı olan kız karakterler her zaman bir adım öndedir.
Bununla birlikte 5 yaşındaki Lucy, buram buram gerilim kokan bu kitaba keyif katmış. Onun olduğu sahneler masum, komik ve eğlenceliydi.
"Mindy McGinnis'in Bir Yudum Su kitabı, arızasız musluğum için delicesine şükretmeme neden olan, temiz suyun tükendiği, gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel geleceğin ürkütücülüğünü konu alan ustaca yazılmış bir eser. Bu kitap kıyamet sonrası hayatta kalma hikayesinden çok daha fazlası. Bayıldım!" - Jodi Meadows "Ruhlar" üçlemesinin yazarı.
Kitap 300 sayfa ve yazım dili oldukça basit. Akıcı bir şekilde ilerliyor. 1 gün içerisinde okuyup bitirebileceğiniz çerezlik bir kitap.
Yazarımız aynı zamanda kitaba fantastik ögeler de eklemiş. İçerisinde "Su Büyücüsü" gibi kavramlar da vardı.
Ben okurken keyif aldım. Dediğim gibi keyif almanın ne ötesinde ne de gerisinde olan bir kitaptı. Bu tarz okumayı sevenlere kesinlikle önerimdir.
KONU:
Kuraklık sonrası bir dünyada annesi ile birlikte yaşayan Lynn, hayatını devam ettirmek zorundadır. Şehrin dışında ve neredeyse kimsenin uğramadığı bir evde yaşayan iki kadın kimseye güvenmemeleri gerektiğinin fazlasıyla farkındadır.
Onlar için tek önemli olan evlerinin hemen yanında olan küçük bir göldür. Tek amaçları o gölü korumaktır. Ancak dünya üzerinde kalan çok az gölden biri olan bu göl tehlikeyi de kendine çekecektir. Ufukta beliren duman tek bir şeyin habercisidir, yabancılar...
Bir Yudum Su benden 7 puan aldı. Kitap hakkındaki görüşlerinizi aşağıya yorum olarak bırakabilirsiniz. Beni Instagram hesabım olan @haveyoumetmyblog 'dan takip etmeyi unutmayın :) Başka yorumlarda görüşmek üzere.
Sağ tarafta yer alan "İzle" butonuna tıklayarak blogumu takibe alırsanız mutlu olurum :)