.
Biraz Anı Biraz Sohbet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Biraz Anı Biraz Sohbet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

SMILEY PİERCİNG DENEYİMİM / ACIYOR MU? BAKIMI NASIL YAPILMALI?



"Aa o dişinin üzerindeki ne?", "Acımadı mı?", "Nasıl yemek yiyorsun?", "Dişlerini nasıl fırçalıyorsun?" gibi sorulara maruz kalıyorsanız eğer, tebrikler smiley piercinge sahipsiniz demektir. Piercingimi yaptırdığım günden beri en az 100 kere bu sorularla karşılaştım. Şimdi hem o soruları yanıtlamak, hem de smiley piercing yaptıracak olanlara deneyimlerimi anlatmak istiyorum.

Öncelikle başlayacağımız soru "Acıyor mu?"
Hayır. Hatta hiç acımıyor. Ben ki acı eşiği yerlerde olan bir insan, aşıdan bile korkarken nasıl böyle bir şey yatırdım aklım ermiyor. Piercingciye gittiğimde hala yapıp yaptırmama konusunda kararsızdım. Adama "Acıyacak mı?" diye sordum. O da bana "Hayır. En az acıyan yer orası hatta." yanıtını verdi. Ki dediği gibi de oldu. Hiç acımadı. Oradaki et çok ince ve esnek olduğu için çok çabuk deliniyor. Delim sırasında hiçbir sorun yaşamadım. Yaklaşık 5 dakika içerisinde bitti.

İkinci soruya geçelim. "Nasıl alıştın?"
Alışmam sanırım bi 5 dakika falan sürdü :D Alışma sürecinde hiçbir sorun yaşamadım. Sanki oramda hep bir piercing olmalıymış gibi geldi.

Üçüncü sorumuz: "Nasıl yemek yiyorsun?"
Gayet rahat bir şekilde hiçbir sorun yaşamadan yemek yiyebiliyorum. Sadece elma gibi sert şeyleri ısıramıyorum. Onun dışında yemek yerken hiçbir sorun yaşamıyordum. (Bir kez sakız yapışmıştı o hariç)

Bir diğer sorumuz: "Dişlerini nasıl fırçalıyorsun?"
İlk zamanlar çok hassas bir şekilde piercingime dokunmadan fırçalamaya çalışıyordum. Aksi taktirde kopacağını düşünüyordum. Ancak daha sonra haldur huldur bir şekilde oradaki piercingi umursamadan fırçalamaya başladım. Hiç de bir şey olmadı :D


"Ne kadar sürede kapanıyor?"
Piercingimi taktırdıktan 1-2 ay sonra MR'a girmek zorunda kaldım ve haliyle smiley piercingimi de çıkardım. Sadece yarım saat takmadım ve tekrar denediğimde zor da olsa taktım. Deliği bulmakta çok zorlandım ama delik kapanmamıştı. Piercingi takalı neredeyse 2 yıl olacak ve çıkarmaya karar verdim. 2 gün önce çıkardım ve deliğin kapanmasını bekledim. Ama bugün tekrar takmaya çalıştığımda deliğin hala açık olduğunu ve hiç zorlanmadan piercingi takabildiğimi gördüm. KAPANMAMIŞ! Şimdi yine çıkardım bakalım ne kadar sürede kapanacak delik.

Bu arada piercingim ile hiçbir fotoğrafım yokmuş onu fark ettim. Ben de fotoğraflardan ve videolardan kestim :D

"Ne kadara yaptırdın?"
Tam hatırlamıyorum ama sanırım 50-60 arası bir fiyatı vardı.

"Oradaki et yırtılıyor mu?"
Evet yırtıldığını duydum ama benimki yırtılmadı. Halbuki o kadar oynuyordum orasıyla :D

Benim aklıma gelen sorular bunlardı. Siz de aşağıya yorum olarak deneyimlerinizi yazabilir, sorularınızı yazabilirsiniz.
Haveyoumetmyblog Haveyoumetmyblog Author

İSTANBUL TÜYAP 2017 ANILARIM



Vee sonunda 9 günlük Tüyap maceram boyunca neler yaşadığımı sizlere aktarabiliyorum. Aklımda o kadaaar fazla şey var ki eminim birçoğunu bu yazıya sığdıramayacağım ve unutacağım.

İlk günden başlamak gerekirse...
Daha önce Tüyap'ta personel olarak çalışmamıştım. Birkaç kere stantın arkasına geçip satış yapmışlığım var ancak bunlar sadece birkaç saatlik şeylerdi. Asıl çalışmanın ne demek olduğunu bu fuarda dibine kadar anladım. Allahımm! O ne yorucu 9 gündü öyle! Ben hayatımda bu kadar fazla yorulduğumu hatırlamıyorum.

Tüm gün boyunca sabah 9.30'dan akşam 8'e kadar ayakta durduğunuzu düşünün. Sadece yemek yerken en fazla 15 dakika oturma hakkınız var. Onun dışında 1-2 dakika boşlukta oturabilirseniz kendinizi şanslı sayın. Bu sadece Pegasus Yayınları'nda mı böyle yoksa diğer yayınevlerinin stantları da bu kadar yorucu mu oluyor bilmiyorum. İlk günün şokunu böyle atlattıktan sonra bacaklarımı hissetmemiştim. Nihal'le her gün çıkışta o gün bacaklarımızın ne halde olduğunu tartışıyorduk :D Yorgunluğum daha yeni yeni geçiyor diyebilirim. Ama tüm bunlara rağmen yine olsa yine çalışırım. Çünkü atmosfer harika!



Bir yandan müşteri ile iletişim halinde olmak, bir yandan para üstünü hesaplayıp vermek (matematiğimin ne kadar kötü olduğunu ve dibine kadar sözelci olduğumu bu fuarda daha iyi anladım :D), diğer yandan kitabı poşetlemek falan bayağı yorucuydu.

Yoruculuğu bir kenara bırakacak olursak, yüzlerce yeni insanla tanıştım. Daha ne olsun... Daha önce konuştuğum ama yüzünü görmediğim veya daha önce hiç tanımadığım insanlarla müthiş bir bağ kurduk. Sanki birbirimizin yıllardır arkaşıymışızcasına sohbet ettik, fotoğraf çekindik. Kendimi daha önce hiç bu kadar bir yere ait hissetmemiştim. Etrafımda kitaplar ve kitap seven insanlar. Daha ne isterim ki?

Fuar boyunca bana getirdiğiniz hediyeler, çikolatalar, wafflelar... Resmen gördükçe duygulandım. "Bak sana ne getirdik." diyip çantanızdan waffle çıkarmanız, yüzlerce fotoğraf çekinmemiz, bunların hepsi tarif edilemez mutluluklardı.

Gün boyunca "Onun fiyatı 21, bunun fiyatı 25, şununkisi 28." demekten dilim damağım kurumuş olsa da yorgunluğumu mazur gördünüz.

Ve canım stant arkadaşlarım. Başta Hande abla olmak üzere hepsini çok sevdim. Ben normalde çekingen biriyimdir. Hande abla o kadar sıcak davranmasaydı herkesle kaynaşmam çok uzun sürerdi eminim. Rukiye, İlayda, Aleyna, Ahmet, Emel abla, İlhan abi. Hepsiyle fuar boyunca güzel bir iletişimimiz oldu. Her gün 12-13 saat birbirimizin yüzünü görmemizden olsa gerek :D

Arada bazı tatsız olaylar yaşamış olsak da sonunda iyi ayrıldığımız için kimseye karşı kötü bir düşünce beslemiyorum.




Vee doğum günüm... Doğum günüm Tüyap'ın olduğu hafta 10 Kasım'a yani cuma gününe denk geliyordu. Sabah daha stantlar açılmadan Sena'dan bir sürpriz geldi.




Bu küçük şirin pasta ile doğum günümü kutladı. Nasıl mutlu oldum anlatamam. Derkeen saat 4 gibi bir pasta daha geldi arkadaşlarımdan. Onlarla birlikte kutladıktan sonra tam çıkacağız ortaya bir pasta daha çıktı. O da aynı stantta çalıştığım, aynı zamanda Pegasus Yayınları'nda çalışan Rukiye'den. Hem de kendi elleriyle yapmış ve dolapta saklamış. Tadı harikaydı!!

Eve geldiğimde beni bir pasta daha karşılıyordu. O da ailemden. O gün tatlı komasına gireceğim sandım sanırım.

 

Ne çok anı yaşamışım öyle. Hepsini anlatmaya kelimeler yetmez. O yüzden ben aşağıya fotoğrafları bırakayım ve kaçayım en iyisi :)

O kadaaar güzel bir 9 gündü ki umarım aynı deneyimleri tekrar yaşarım. Fuar boyunca yanıma gelen, benimle sohbet eden ve fotoğraf çekinen herkesi kocamaaan öpüyorum.


Canım adaşım Emirhan <3





Sağ tarafta yer alan "İzle" butonuna tıklayarak blogumu takibe alırsanız mutlu olurum :)
Haveyoumetmyblog Haveyoumetmyblog Author

AİLENİZ HÂLÂ YANINIZDAYKEN SEVİN, SARILIN




Biraz sonra anlatacağım olay birkaç gün önce yaşandı ve o günden sonra sürekli olarak aklıma takılıyor, içim burkuluyor. Artık o kızın gözlerine baktığımda bambaşka bir kişi görüyorum...

Bundan birkaç önceki yazdığım blogda yeni sınıfımdan ve ortamımdan bahsetmiştim. İlk haftamı anlatmıştım. Şu an 4. haftadayız, çok şey değişti. İnsanları daha yakından tanıdım ve ben de biraz olsun samimi ilişkiler kurmaya başladım. Geçelim konumuza...

İlk haftadan beri yanımda oturan benimle sohbet etmeye çalışan bir kız vardı. Gerçek adını geçirmek istemiyorum. O yüzden siz onu şimdilik Sema olarak tanıyın. Sema ile bunca zaman boyunca ne kadar arkadaşlık kurulabilirse biz de o kadar yakın arkadaşlık kurmaya çalıştık. Güldük, eğlendik, sohbet ettik vs.

Bundan 2 gün önce Sema'nın telefonu sıradan kayarak yere düştü. Telefonu kırıldı ve dokunmatiği çalışmadı. Benim telefonumdan teyzesini aradı ve ona ulaşamazsa endişelenmemesi gerektiğini söyledi. O sırada ben olsaydım ilk önce anne ve babama haber verirdim diye düşündüm. Bu olay dikkatimi çekti ama kabalık etmemek adına sormadım.

Ardından bana okulun karşısındaki alışveriş merkezine gidip telefon modellerine bakalım mı diye bir teklifte bulundu. Ben de kabul ettim. Ders bittikten sonra alışveriş merkezine gittik ve ilk önce bir şeyler yedik. Yemek yerken yaklaşık 2 saate yakın bir süre sohbet ettik. Bu blogun asıl yazılma sebebi işte o sohbet.

Bazı sorularım üzerine Sema ailesinden bahsetmeye başladı. Öncesinde ise yeni alacağı telefonun taksitini nasıl ödeyeceğini düşünüp duruyordu. "Annen ve baban almaz mı?" dedim. O da anlattı. Sema şu anda teyzesi ile birlikte yaşıyor ve ihtiyaçlarının çoğunu teyzesi karşılıyor. Annesi Sema 8 yaşındayken gırtlak kanseri nedeniyle vefat etmiş. Duyunca çok şaşırdım ve yüzündeki burukluğu gördüm. Annesiz büyümenin nasıl bir şey olacağını düşünemedim bile. Kendisinden 2 yaş küçük bir de erkek kardeşi var.

Annesi öldüğünde emekliymiş ve maaşı Sema'ya, kardeşine ve babasına bölünüyormuş. Sema 18 yaşına gelene kadar babası çocuklarına düşen payı vermemiş. Sema ancak şu anda kendi payı olan 400 lirayı alabiliyor.

Bana babasından bahsetti. Babasının Sema'ya destek olmayışından, maddi olmasa bile en azından manevi desteğe ihtiyacı olduğundan bahsetti. Babasının söylemlerini anlattı. Hatta öyle bir cümle kurdu ki yok artık dedim ve güldüm. O da şaka yapmıyorum bana bunu gerçekten söyledi dedi. O cümleyi burada kullanmak istemiyorum çünkü bırakın bir insanın evladına, başka bir insana bile söylememesi gereken bir cümle.

Babasından hiçbir destek görmeyen Sema kendine düşen 400 lira ile teyzesinin yanında yaşıyor. Teyzesi ve diğer teyzeleri ona çok iyi davranıyor. Hatta maddi yönden yardımda bulunmak istiyorlar ama Sema kabul etmiyor. Bugün söylediğine göre teyzesi Sema'ya yeni bir telefon almak istemiş ama Sema kabul etmiyor. İlle de kendi paramla alacağım diye tutturuyor. Ona annelik yapan teyzeleri olduğu için şanslı, ama bunları yaşayan bir insana şanslı denebilir mi bilmiyorum.

Sema şimdi o 400 lira ile kendine telefon alacak ve tüm aylık giderlerini karşılayacak. Size sadece bana anlattıklarının bir kısmını anlatıyorum. Çünkü onun hayatına da saygım var.

Kendi yaşantısından bahsettikten sonra bana sordu. Ailenle aran nasıl? Nasıl anlaşıyorsunuz? Birlikte neler yapıyorsunuz? gibi sorular sordu. Daha önce ailenin ne demek olduğunu bilmeyen bir insana bunları anlatmak gerçekten çok zor. Sorularını yanıtladım ama onun benim aileme imrenmesini istemedim. Olabildiğince üzerinden geçerek anlattım. Çünkü karşımdaki kişi aile özlemi çeken biri ve ben de onun karşısında nispet yaparcasına her şeyi anlatmak istemedim.

O günden sonra Sema'nın anlattıkları sürekli aklımda. 8 yaşında annesini kaybeden Sema'yı düşünüyorum. Dağılan ailesini düşünüyorum ve üzülüyorum. Bunları bana anlattıktan sonra ise ona daha hassas davranmaya başladım. Umarım bunu hissetmiyordur ama ona karşı yapacağım her harekete, söyleyeceğim her söze artık bildiğim şeylerden dolayı dikkat etmem gerekiyor. Gözlerine baktığımda farklı şeyler görüyorum.

Bağlamak istediğim nokta şu: Lütfen bir aileniz varken, bir çatı altında yaşarken onların kıymetini bilin. Annenize babanıza karşı daha özenli olun. Çünkü hepimiz biliyoruz ki bir gün onlarsız kalacağız ve hayatta kendi ayaklarımız üzerinde durmak zorunda kalacağız.

Lisedeyken bir arkadaşım vardı. Babası sürekli onu evden kovardı ve o da sürekli "Artık ölsün, gebersin, nefret ediyorum!" derdi. Bir gün okula geldi ve babasının akciğer kanseri olduğunu öğrendiğini söyledi. O günden sonra babası her ne kadar ona kötü davranmış olsa da onun kıymetini bilmeye çalıştı. Daha sonra birkaç gün boyunca okula gelmedi ve babasının vefat ettiğini öğrendik. Okula tekrar geldiğinde "Dualarımın bu kadar tutacağını bilmiyordum." dedi.

Lütfen annenize babanıza ciddi anlamda kötü sözler söylemeyin. Çünkü gün gelir yer yarılsaydı içine girseydim de o sözleri söylemeseydim dersiniz. Karşınızda o sözleri söyleyeceğiniz kimse kalmayabilir. Bir aileniz varsa şükredin. Çünkü bazı insanlar ailesinin yanında olmasını her şeyden çok istiyor.

Kimse için onları üzmeyin. Bir başkası yine bulunur ama aile tektir, bulunmaz. Bu yazıyı eğer buraya kadar sıkılmadan okuduysanız annenize babanıza lütfen şimdi sarılın. Bir gün gelir yapmadığınız için pişman olursunuz.

Sema'nın hikayesi bana çok şey öğretti. Umarım ileride iyi yerlerde olursun Sema...

Yazı ile ilgili görüşlerinizi aşağıya yorum olarak yazabilir veya Instagram hesabım olan @haveyoumetmyblog 'dan bana dm yolu ile ulaşabilirsiniz. Başka bir yazıda görüşmek üzere.
Sağ tarafta yer alan "İzle" butonuna tıklayarak blogumu takibe alırsanız mutlu olurum :)
Haveyoumetmyblog Haveyoumetmyblog Author

ÜNİVERSİTEDE İLK HAFTAM NASIL GEÇTİ?


25.09.2017 tarihinde ilk üniversite deneyimimi yaşamış oldum :) Kulağa her ne kadar saçma gelse de benim için oldukça heyecan verici bir ilk gündü. Bilmeyenleriniz için: Beykent Üniversitesi'nde %75 burslu İngilizce Yeni Medya okuyorum. Ancak şu anda hazırlıktayım, daha kendi bölümüme geçmiş değilim. Bölümüm aslında Beykent Üniversitesi'nin Ayazağa Kampüsü'nde yer alıyor. Ama hazırlık için Beylikdüzü Kampüsü'ne gidiyorum. Gelecek yıl Ayazağa'ya geçeceğim.

Daha fazla uzatmadan ilk günüm nasıldı bahsetmeye başlıyorum. Şanslıyım ki lisedeki en yakın arkadaşımla aynı üniversiteye düştük. Bölümlerimiz farklı ama ikimiz de İngilizce okuduğumuz için hazırlıktayız. Okula kayıt olurken girdiğimiz sınavda her ne kadar aynı dereceyi almış olsak da sınıflarımız aynı değil, yan yana.

Benim karakterimde insanlarla çabuk kaynaşıp ve samimi olmak yok. Tipik bir akrep burcuyum diyebilirim. Dışarıdan her ne kadar soğuk görünsem de benimle tanıştıktan sonra ne kadar sıcak olduğumu görebilirsiniz. Bu yüzden en yakın arkadaşım veya tanıdığım biri yanımda olmasaydı ilk gün heyecanıyla neler yapardım bilmiyorum.

Dersim 8.30'da olmasına rağmen ben sabah 6.00'da uyanıyorum. Neden? Çünkü okulum Beylikdüzü'nde...


Daha gün ağarmadan ben yollara düşmüş oluyorum ve ben yoldayken güneş yavaş yavaş doğmaya başlıyor. Bir de bunun kış mevsimini düşünsek ne olur bilmiyorum....

İlk gün en yakın arkadaşımla geç kaldık :) Çünkü yolun o kadar uzun süreceğini hesaba katmamıştık. Bir de kat kat dolaşıp sınıflarımızı aramaya kalkınca baya bir geç kalmış olduk. Derse ilk girdiğimde İngilizce konuşan bir kadın ders işliyordu. Sonradan öğrendim ki aslen Londralı'ymış ve adı Christina'ymış. İlk başlarda kimsenin Türkçe konuşmaması ve herkesin İngilizce anlaşması beni güldürdü. Haftanın ilk gününe ve son gününe bakıyorum da ne çabuk alışmışım.

İlk iki ders Ms. Christina'nın ve son iki ders Mr. Özkan'ın. Mr. Özkan ise Türk. Aslında Türkçe biliyor ama ağzından bir tane Türkçe kelime duyana aşk olsun. İlk günden ders işlemeye başladık ne yazık ki.


Arkadaşlarımdan bahsetmek gerekirse... Sanki herkes daha önceden arkadaşmış da ben sonradan katılmışım gibi. İnsanlar ne çabuk kaynaşıyor böyle? Sınıfta dönen espriler, şakalar falan filan.... Sınıfımız zaten 15 kişilik ve insanlar çabuk kaynaşıyor, ben biraz dışarıda kaldım gibi oldu :/

İlk günden numaralarımız alındı ve bir WhatsApp grubu oluşturuldu tabii ki :) Ben konuşmalara fazla katılmasam da okumadan geçmiyorum :D

İkinci gün ilk günün aynısı gibiydi. Ama suratlar ve isimler yavaş yavaş tanıdık gelmeye başladı. Üçüncü günde ise birileriyle yavaş yavaş iletişim kurmaya başladım.

İlk üç güne kadar sınıfta pek konuşmuyordum. Derslerde falan söz almıyordum. Ama son iki günde kendimi biraz daha öne atmaya başladım.

Bir de şöyle bir şey var. Benim İngilizce seviyem iyi. Lisedeyken sınıfta en iyi İngilizcesi olanlardan biriydim. Ama hazırlıkta herkes benimle aynı seviyede ve herkesin İngilizcesi çok güzel. Bu yüzden biraz şaşırmış ve hayal kırıklığına uğramış oldum :/

4. gün yani perşembe günü artık birileriyle gerçekten diyaloglar kurmaya başladım ve derslere katılmaya başladım. Sanırım o gün sınıf arkadaşlarımla birlikte terasa gittik ve birbirimizi biraz daha yakından tanıdık.


Bu arada ilk hafta dersler hafif olur diye düşünmeyin çünkü neredeyse her gün ödev verdiler ve onları yapacağım diye canım çıktı.

Son gün sınıfımıza yeni biri geldi ve yanıma oturdu. Kapalı bir kızdı ve yaşının benden büyük olduğu belliydi. Ayrıca Türk de değildi. Ms. Christina derste ona yardımcı olmamı söyledi ve ben de öyle yaptım. Sonradan öğrendim ki adı Lama imiş ve Suriyeli imiş. Önümüzdeki hafta onunla da samimi olmayı düşünüyorum :)

Son olarak dersleri İngilizce işlediğimizden olsa gerek artık her şeyi İngilizce düşünmeye başladım. Örneğin birinini söylediği veya kafamda kurduğum bir cümleyi hemen İngilizce'ye çeviriyorum. İlk haftadan böyle bir gelişme göstermem bence çok iyi :)

İlk hafta okulu pek fazla gezme fırsatı bulamadım. Bu yazım üniversiteye yeni başlayanlara ve başlayacak olanlara umarım bir tavsiye niteliğinde olur. Bahsedeceklerim bu kadardı. Kendinize iyi bakın. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere :)

Yazımla ilgili düşüncelerinizi aşağıya yorum olarak bırakabilirsiniz. Beni Instagram hesabım olan @haveyoumetmyblog 'dan takip etmeyi unutmayın :)
Sağ tarafta yer alan "İzle" butonuna tıklayarak blogumu takibe alırsanız mutlu olurum :)
Haveyoumetmyblog Haveyoumetmyblog Author

Hakkımda

Selam, ben Emirhan! Blogumla tanıştın mı? Burası benim kitap eleştirileri, dizi/film önerileri yaptığım, yeri geldiğinde ise bazı konularda fikirlerimi sunduğum bir blog. Bloguma göz atmaya hazır mısın?

Blogu Takip Et (Yeni)

Blogumda Ara

Instagram Hesabım

Etiketler

Haveyoumetmyblog

Translate

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *