İSTANBUL TÜYAP 2017 ANILARIM
17 KasımVee sonunda 9 günlük Tüyap maceram boyunca neler yaşadığımı sizlere aktarabiliyorum. Aklımda o kadaaar fazla şey var ki eminim birçoğunu bu yazıya sığdıramayacağım ve unutacağım.
İlk günden başlamak gerekirse...
Daha önce Tüyap'ta personel olarak çalışmamıştım. Birkaç kere stantın arkasına geçip satış yapmışlığım var ancak bunlar sadece birkaç saatlik şeylerdi. Asıl çalışmanın ne demek olduğunu bu fuarda dibine kadar anladım. Allahımm! O ne yorucu 9 gündü öyle! Ben hayatımda bu kadar fazla yorulduğumu hatırlamıyorum.
Tüm gün boyunca sabah 9.30'dan akşam 8'e kadar ayakta durduğunuzu düşünün. Sadece yemek yerken en fazla 15 dakika oturma hakkınız var. Onun dışında 1-2 dakika boşlukta oturabilirseniz kendinizi şanslı sayın. Bu sadece Pegasus Yayınları'nda mı böyle yoksa diğer yayınevlerinin stantları da bu kadar yorucu mu oluyor bilmiyorum. İlk günün şokunu böyle atlattıktan sonra bacaklarımı hissetmemiştim. Nihal'le her gün çıkışta o gün bacaklarımızın ne halde olduğunu tartışıyorduk :D Yorgunluğum daha yeni yeni geçiyor diyebilirim. Ama tüm bunlara rağmen yine olsa yine çalışırım. Çünkü atmosfer harika!
Bir yandan müşteri ile iletişim halinde olmak, bir yandan para üstünü hesaplayıp vermek (matematiğimin ne kadar kötü olduğunu ve dibine kadar sözelci olduğumu bu fuarda daha iyi anladım :D), diğer yandan kitabı poşetlemek falan bayağı yorucuydu.
Yoruculuğu bir kenara bırakacak olursak, yüzlerce yeni insanla tanıştım. Daha ne olsun... Daha önce konuştuğum ama yüzünü görmediğim veya daha önce hiç tanımadığım insanlarla müthiş bir bağ kurduk. Sanki birbirimizin yıllardır arkaşıymışızcasına sohbet ettik, fotoğraf çekindik. Kendimi daha önce hiç bu kadar bir yere ait hissetmemiştim. Etrafımda kitaplar ve kitap seven insanlar. Daha ne isterim ki?
Fuar boyunca bana getirdiğiniz hediyeler, çikolatalar, wafflelar... Resmen gördükçe duygulandım. "Bak sana ne getirdik." diyip çantanızdan waffle çıkarmanız, yüzlerce fotoğraf çekinmemiz, bunların hepsi tarif edilemez mutluluklardı.
Gün boyunca "Onun fiyatı 21, bunun fiyatı 25, şununkisi 28." demekten dilim damağım kurumuş olsa da yorgunluğumu mazur gördünüz.
Ve canım stant arkadaşlarım. Başta Hande abla olmak üzere hepsini çok sevdim. Ben normalde çekingen biriyimdir. Hande abla o kadar sıcak davranmasaydı herkesle kaynaşmam çok uzun sürerdi eminim. Rukiye, İlayda, Aleyna, Ahmet, Emel abla, İlhan abi. Hepsiyle fuar boyunca güzel bir iletişimimiz oldu. Her gün 12-13 saat birbirimizin yüzünü görmemizden olsa gerek :D
Arada bazı tatsız olaylar yaşamış olsak da sonunda iyi ayrıldığımız için kimseye karşı kötü bir düşünce beslemiyorum.
Vee doğum günüm... Doğum günüm Tüyap'ın olduğu hafta 10 Kasım'a yani cuma gününe denk geliyordu. Sabah daha stantlar açılmadan Sena'dan bir sürpriz geldi.
Bu küçük şirin pasta ile doğum günümü kutladı. Nasıl mutlu oldum anlatamam. Derkeen saat 4 gibi bir pasta daha geldi arkadaşlarımdan. Onlarla birlikte kutladıktan sonra tam çıkacağız ortaya bir pasta daha çıktı. O da aynı stantta çalıştığım, aynı zamanda Pegasus Yayınları'nda çalışan Rukiye'den. Hem de kendi elleriyle yapmış ve dolapta saklamış. Tadı harikaydı!!
Eve geldiğimde beni bir pasta daha karşılıyordu. O da ailemden. O gün tatlı komasına gireceğim sandım sanırım.
Ne çok anı yaşamışım öyle. Hepsini anlatmaya kelimeler yetmez. O yüzden ben aşağıya fotoğrafları bırakayım ve kaçayım en iyisi :)
O kadaaar güzel bir 9 gündü ki umarım aynı deneyimleri tekrar yaşarım. Fuar boyunca yanıma gelen, benimle sohbet eden ve fotoğraf çekinen herkesi kocamaaan öpüyorum.
Canım adaşım Emirhan <3
Sağ tarafta yer alan "İzle" butonuna tıklayarak blogumu takibe alırsanız mutlu olurum :)
TÜYAP ALIŞVERİŞİM 2017
15 KasımKoskoca bir 9 günlük Tüyap haftasından sonra elime bir sürü yeni kitap geçti. Daha ben kitaplığımdaki kitapları okumayı bitirememişken bu kadar daha kitabı nasıl okuyacağım inanın bilmiyorum.
Tüyap haftamı anlatan blogu yazmadan önce size aldığım kitapları göstereyim istedim. Fotoğrafta gördükleriniz hem Tüyap'tan aldıklarım, hem doğum günümde hediye edilenler, hem de yayınevlerinden gelenler.
Bildiğiniz üzere Tüyap boyunca Pegasus Yayınları'nda çalıştım ve onlarca yeni deneyim edindim. Pegasus Yayınları, fuar boyunca stant görevlisi olarak çalışan çalışanlarına istediği 7 kitabı hediye ediyordu. Ben de en merak ettiğim 7 tane Pegasus'u aldım.
İlk olarak Genç Elitleri'i feci şekilde beğenmemden dolayı serinin ikinci ve üçüncü kitapları olan Gül Cemiyeti ve Gece Yıldızı'nı aldım. Son kitap zaten Tüyap'ın ilk günü çıkmıştı.
Üçüncü olarak şu sıralar okuduğum Bronz Atlı'nın ikinci kitabı olan Tatyana Ve Alexander'ı aldım. Bronz Atlı'nın bitmesine çok az kaldı ve biter bitmez devamında ne olduğunu merak edeceğimden bu kitabı almazsam olmazdı. Tatyana Ve Alexander da Tüyap'ın ilk günü çıktı.
Dördüncü olaraksa Travma'yı seçtim. Daha önce Wulf Dorn okumamıştım ve bu Tüyap'ta yazarın yeni kitabı çıkınca bi merak ettim. Evet evet doğru okudunuz Travma da Tüyap'ın ilk günü çıktı :)
Magonya ise seçtiğim 5. kitap oldu. Aslında yeni çıkan seri kitaplardan almayacaktım ama 2 serilik bir kitap olduğunu öğrenince aldım. Seriler yeni çıktığında alıp okumayı sevmiyorum. Çünkü devamı çok geç çıkıyor ve ben o zamana kadar okuduğum ilk kitabı okumuş oluyorum. Umarım Magonya'yı hatırlar olurum. Bu arada Magonya da bu fuarda çıktı :D
6. seçtiğim kitap Bin Parça Sonsuzluk oldu. Kitabın seri olmadığını öğrendiğim gibi üzerine atladım. Kapağının mükemmel oluşu da buna etken tabi. Bin Parça Sonsuzluk da bu fuarın yenilerinden.
Pegasus Yayınları'ndan seçtiğim 7. ve son kitap ise Bülbül oldu. Bu kitabı biraz da alacak kitap bulamadığım için seçtim. Arka kapak yazısını okuyunca ise almaya karar kıldım. Kalın oluşu beni biraz korkutsa da okuduğumda çok seveceğimi biliyorum.
Gel gelelim doğum günü hediyelerime... Instagram'da @tardisayraclikiz olarak tanıdığınız Elif, Gözlerindeki Canavarın son kitabı olan Sırtımızdaki Hedef'i hediye etti. Sanırım 2,5-3 yıldır falan bu kitabın çevrilmesini bekliyordum ve sonunda ellerimdee!!!
Yine Instagram'dan @okuyan.muallime olarak tanıdığınız Nihal, "Sen hiç Harry Potter okumamışsın bir yerden başlaman lazım." diyerek Harry Potter'ın birinci kitabını hediye etti.
Instagram'dan bildiğiniz @sonkahvebukucu ise Josh Malerman'ın yeni kitabı Kırmızı Piyano'yu hediye etti. Bu kitabı yakın zamanda birlikte okuyacağız sanırım.
Doğum günümde gelen diğer hediyeler için de buradan herkese teşekkür edeyim o zaman. Bir çikolata alıp "Doğum günün kutlu olsuuun" diyenler dahi ne kadar mutlu etti beni anlatamam.
Bunların dışında kalan Düşler Ülkesi, Öldüm Çık, Seni İlk Gördüğüm Zaman, Ve Bir Americano, Tarihi Hoşçakal Lokantası, Yarım Ay yayınevlerinden Tüyap haftasında elime ulaşan kitaplar.
Hah bir de Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Gençlik Ve Edebiyat Hatıraları kitabını uzun zamandır merak ediyordum ve fuardaki indirimi fırsat bilip İletişim Yayınları'ndan satın aldım.
Yeni kitaplarım bu kadardı. Tüyap'ta doğru dürüst alışveriş yaptığım söylenemez. Aşırı aşırı merak ettiğim bir kitap yoktu. Ayrıca kitaplığımda okunmayı bekleyen onlarca kitap varken yeni kitaplar satın almak istemedim. Yakın zamanda bu yeni kitapların yorumları ile görüşmek üzere. Beni Instagram hesabım olan @haveyoumeymyblog 'dan takip etmeyi unutmayın :)
Sağ tarafta yer alan "İzle" butonuna tıklayarak blogumu takibe alırsanız mutlu olurum :)
SEN OLMADAN BEN KİTAP YORUMU
26 Ekim
Kitap Adı: Sen Olmadan Ben
Özgün Adı: Me Without You
Yazarı: Kelly Rimmer
Yayınevi: Pegasus
Sonu ile beni göz yaşlarına boğan kitabın yorumunu okuyorsunuz şu anda. Ancak kitabın duygusal ve iyi yönlerine geçmeden önce birkaç tane olumsuz yönünden bahsedeceğim size. Ardından methiyeler düzmeye devam edebilirim.
Kitaba başladığım ilk 50 sayfa dili beni çok zorladı. Karakterimiz olayı birinci ağızdan anlatıyordu ama yazarımız dil olarak görülen geçmiş zamanın hikayesini kullanmış. Açıklamak gerekirse, fiile '-mış' ekinin ardından '-dı' ekinin gelmesi ile oluşan bir zaman kipi. Örnek verecek olursam: Oturmuştu. Daha fazla dil bilgisi dersi vermeden kitabımıza geri dönelim :)
Daha önce bu tür yazım tarzına kitaplarda rastlamıştım ancak karakter geçmişte yaşadığı bir olayı anlattığında kullanıldığını görmüştüm. Ben de kitaba başladığım ilk 50 sayfa karakterin geçmişte yaşanan bir olayı anlattığını, sonrasında ise günümüze döneceğini sandım. Ama kitapta çoğunlukla bu zaman kipi kullanılmıştı. Daha önce bu tarz okumadığım için açıkçası alışmam biraz uzun sürdü. Alıştıktan sonra ise hiçbir kısmı gözüme batmadı.
İkinci olarak kitaptaki bazı kısımlar kendini tekrar ediyordu. Sanki yazar bilgiyi daha önce verdiğini unutuyormuş da tekrar hatırlamadan o bilgiyi veriyormuş gibi. Açıkçası günümüz aşk romanlarını okumak bana keyif vermiyor. 200. sayfaya gelene kadar beni etkileyecek bir yön bulamamıştım kitapta. Ama 200. sayfadan sonra yavaş yavaş ilgimi çekmeye başladı. Bunun nedeni öncesinde kitapta yan karakterlere çok az yer veriliyor oluşuydu. Yani kitap 2 kişinin etrafında dönüyordu. Kitaba yeni karakterler eklendiğinde ve olaylar artık kızışmaya başladığında ben de sevmeye başladım.
Şimdi geçelim son 130 sayfaya methiyeler düzmeye. Kitaba yavaş yavaş ısınmaya başladım. Kitap yavaş yavaş o günümüz aşk romanlarının havasından çıkmaya başladı. Olaylar birden bire sarpa sarmaya başladı.
Her iki başkarakterimizi de çok sevdim. Her ikisinin de aslında içinde yatan o iyi kalpli insanı görmeye başladığımda birbirlerine ait olduklarını anladım. Kitabın tanıtımlarında "Senden Önce Ben'i sevenler bu kitaba da bayılacak." gibisinden bir cümle görmüştüm. Evet konu olarak Senden Önce Ben'e çok benziyordu ama benim gözümde hiçbir kitap Senden Önce Ben kadar kusursuz olamaz.
Kitaba başladığımda oluşan önyargım giderek azalmaya başladı. Ve o son 50 sayfa... Göz yaşlarıma hakim olamadım. Beni ağlattı. Kitabı bitirdiğimde ise şok olmuş bir vaziyetteydim. Beni bu kadar etkileyeceğini tahmin edememiştim. Sonu beklediğimin çok çok üzerindeydi. Beni ağlatan kitapların her zaman bende ayrı bir yeri olur. Bu kitabın da sonunu aradan zaman geçtikçe tekrar tekrar okuyacağım.
KONUSU:
30'lu yaşlarının sonunda olan Lilah'nın avukatlık hayatı yoğun ve karışık bir biçimde ilerliyordur. O ise bundan zevk duyuyordur. Hayatını dünyayı değiştirmeye ve en azından küçük de olsa bir yarar sağlamaya adayan Lilah'ın geçmişi diğer insanlarınkinden çok farklıdır. Callum'un da Lilah'dan farklı bir hayatı yoktur. Her ikisi de yalnız başlarına yaşadıkları evlerinden çıkıp işe, işten çıkıp eve gelmektedirler. Ancak vapurda tanıştıkları o gün her şeyin bundan sonrası için çok farklı olacağını ikisi de fark etmiştir.
Bu kitabın sonu beni fazlasıyla etkiledi. Beğendiğim bir kitap oldu. Sen Olmadan Ben, benden 7 puan aldı. Kitapla ilgili görüşlerinizi aşağıya yorum olarak bırakabilirsiniz. Ayrıca beni Instagram hesabım olan @haveyoumetmyblog 'dan takip etmeyi unutmayın. Başka bir kitap yorumunda görüşmek üzere.
Sağ tarafta yer alan "İzle" butonuna tıklayarak blogumu takibe alırsanız mutlu olurum :)
Sağ tarafta yer alan "İzle" butonuna tıklayarak blogumu takibe alırsanız mutlu olurum :)
UYANIŞ KİTAP YORUMU
23 Ekim
Kitap Adı: Uyanış
Özgün Adı: Alive
Yazarı: Scott Sigler
Yayınevi: GO! Kitap
Mükemmeldi! Kusurları var mıydı? Evet vardı. Ama ben bu kitabı kusurlarına rağmen sevdim. Bir an olsun düşmeyen aksiyon ve gerilim beni bu kitaba bağladı. Arka kapağını okuduğumda açıkçası bana pek de cazip gelmemişti. Son zamanlarda bu tarz fantastik kitaplara karşı bir önyargım var ne yazık ki. Ancak kitaba başladığımda önyargımın yavaş yavaş yıkıldığını gördüm.
Uyanış, mükemmel bir akıcılıktaydı. Benim bu kitabı okumam 2 metrobüs yolculuğu sürdü diyebilirim :D Sabah okula giderken 1.30 saat, dönerken 1.30 saat ve eve gelince 1 saat okudum, gün içerisinde bitti. Akıcı oluşunu daha nasıl farklı bir şekilde anlatabilirim bilmiyorum :)
Kitapta onlarca karakter var ancak bizi ilgilendiren sadece 5-6 kişi. Başkarakterimiz Em'de ise bir karakterde arayabileceğim tüm olumlu özellikler var. Lider ruhlu oluşu ve güçlü oluşu bunlardan birkaçına örnek.
Uyanış'ın serinin ilk kitabı olduğu açıkça ortada. Yazar bu kitabı yazmış ve sonunda da "Siz daha hiçbir şey okudunuz, bir de ikincisini okuyun da o zaman görün." dercesine bir sonla bitirmiş. Yani serinin ikinci ve üçüncü kitaplarında bizi daha fazla olay bekliyor eminim.
Kitapta ilk 100 sayfayı geçtiğimde "Bu kitap nereye gidiyor böyle?" dedim. Çünkü o kadar garip ve olağandışı bir konusu var ki sonunda ne olacağını kimse tahmin edemez. Merak uyandırıcı oluşu kesinlikle mükemmeldi.
KONUSU:
12 yaşındaki Em o gün doğum günü olduğunu bilerek bir acı ile uyanır. Ancak yatağında değil bir tabutun içindedir. Güçlükle tabutun içinden çıktıktan sonra etrafında kendininki gibi onlarca tabut görür ve içerisindeki çocukları çıkarmak ister. Çocukların hepsi o gün 12 yaşına basmıştır. Ancak hiçbiri ne ailesini ne de gerçek adını hatırlamamaktadır. İçinde bulundukları bedense 12 yaşındaki bir çocuktan çok bir yetişkin bedenidir. Akılları 12 yaşında ama vücutları yetişkin olan doğum günü çocuklarının hikayesi sizce nasıl sonuçlanır?
Doğum günü çocukları uyanıyor...
Kitabı okurken çok büyük keyif aldım. Bu tarz kitaplardan hoşlanan biriyseniz mutlaka önerimdir. Uyanış benden 9 puan almayı başardı. Kitap hakkındaki görüşlerinizi aşağıya yorum olarak bırakabilirsiniz. Beni Intagram adresim olan @haveyoumetmyblog 'dan takip etmeyi unutmayın.
Sağ tarafta yer alan "İzle" butonuna tıklayarak blogumu takibe alırsanız mutlu olurum :)
AİLENİZ HÂLÂ YANINIZDAYKEN SEVİN, SARILIN
18 EkimBiraz sonra anlatacağım olay birkaç gün önce yaşandı ve o günden sonra sürekli olarak aklıma takılıyor, içim burkuluyor. Artık o kızın gözlerine baktığımda bambaşka bir kişi görüyorum...
Bundan birkaç önceki yazdığım blogda yeni sınıfımdan ve ortamımdan bahsetmiştim. İlk haftamı anlatmıştım. Şu an 4. haftadayız, çok şey değişti. İnsanları daha yakından tanıdım ve ben de biraz olsun samimi ilişkiler kurmaya başladım. Geçelim konumuza...
İlk haftadan beri yanımda oturan benimle sohbet etmeye çalışan bir kız vardı. Gerçek adını geçirmek istemiyorum. O yüzden siz onu şimdilik Sema olarak tanıyın. Sema ile bunca zaman boyunca ne kadar arkadaşlık kurulabilirse biz de o kadar yakın arkadaşlık kurmaya çalıştık. Güldük, eğlendik, sohbet ettik vs.
Bundan 2 gün önce Sema'nın telefonu sıradan kayarak yere düştü. Telefonu kırıldı ve dokunmatiği çalışmadı. Benim telefonumdan teyzesini aradı ve ona ulaşamazsa endişelenmemesi gerektiğini söyledi. O sırada ben olsaydım ilk önce anne ve babama haber verirdim diye düşündüm. Bu olay dikkatimi çekti ama kabalık etmemek adına sormadım.
Ardından bana okulun karşısındaki alışveriş merkezine gidip telefon modellerine bakalım mı diye bir teklifte bulundu. Ben de kabul ettim. Ders bittikten sonra alışveriş merkezine gittik ve ilk önce bir şeyler yedik. Yemek yerken yaklaşık 2 saate yakın bir süre sohbet ettik. Bu blogun asıl yazılma sebebi işte o sohbet.
Bazı sorularım üzerine Sema ailesinden bahsetmeye başladı. Öncesinde ise yeni alacağı telefonun taksitini nasıl ödeyeceğini düşünüp duruyordu. "Annen ve baban almaz mı?" dedim. O da anlattı. Sema şu anda teyzesi ile birlikte yaşıyor ve ihtiyaçlarının çoğunu teyzesi karşılıyor. Annesi Sema 8 yaşındayken gırtlak kanseri nedeniyle vefat etmiş. Duyunca çok şaşırdım ve yüzündeki burukluğu gördüm. Annesiz büyümenin nasıl bir şey olacağını düşünemedim bile. Kendisinden 2 yaş küçük bir de erkek kardeşi var.
Annesi öldüğünde emekliymiş ve maaşı Sema'ya, kardeşine ve babasına bölünüyormuş. Sema 18 yaşına gelene kadar babası çocuklarına düşen payı vermemiş. Sema ancak şu anda kendi payı olan 400 lirayı alabiliyor.
Bana babasından bahsetti. Babasının Sema'ya destek olmayışından, maddi olmasa bile en azından manevi desteğe ihtiyacı olduğundan bahsetti. Babasının söylemlerini anlattı. Hatta öyle bir cümle kurdu ki yok artık dedim ve güldüm. O da şaka yapmıyorum bana bunu gerçekten söyledi dedi. O cümleyi burada kullanmak istemiyorum çünkü bırakın bir insanın evladına, başka bir insana bile söylememesi gereken bir cümle.
Babasından hiçbir destek görmeyen Sema kendine düşen 400 lira ile teyzesinin yanında yaşıyor. Teyzesi ve diğer teyzeleri ona çok iyi davranıyor. Hatta maddi yönden yardımda bulunmak istiyorlar ama Sema kabul etmiyor. Bugün söylediğine göre teyzesi Sema'ya yeni bir telefon almak istemiş ama Sema kabul etmiyor. İlle de kendi paramla alacağım diye tutturuyor. Ona annelik yapan teyzeleri olduğu için şanslı, ama bunları yaşayan bir insana şanslı denebilir mi bilmiyorum.
Sema şimdi o 400 lira ile kendine telefon alacak ve tüm aylık giderlerini karşılayacak. Size sadece bana anlattıklarının bir kısmını anlatıyorum. Çünkü onun hayatına da saygım var.
Kendi yaşantısından bahsettikten sonra bana sordu. Ailenle aran nasıl? Nasıl anlaşıyorsunuz? Birlikte neler yapıyorsunuz? gibi sorular sordu. Daha önce ailenin ne demek olduğunu bilmeyen bir insana bunları anlatmak gerçekten çok zor. Sorularını yanıtladım ama onun benim aileme imrenmesini istemedim. Olabildiğince üzerinden geçerek anlattım. Çünkü karşımdaki kişi aile özlemi çeken biri ve ben de onun karşısında nispet yaparcasına her şeyi anlatmak istemedim.
O günden sonra Sema'nın anlattıkları sürekli aklımda. 8 yaşında annesini kaybeden Sema'yı düşünüyorum. Dağılan ailesini düşünüyorum ve üzülüyorum. Bunları bana anlattıktan sonra ise ona daha hassas davranmaya başladım. Umarım bunu hissetmiyordur ama ona karşı yapacağım her harekete, söyleyeceğim her söze artık bildiğim şeylerden dolayı dikkat etmem gerekiyor. Gözlerine baktığımda farklı şeyler görüyorum.
Bağlamak istediğim nokta şu: Lütfen bir aileniz varken, bir çatı altında yaşarken onların kıymetini bilin. Annenize babanıza karşı daha özenli olun. Çünkü hepimiz biliyoruz ki bir gün onlarsız kalacağız ve hayatta kendi ayaklarımız üzerinde durmak zorunda kalacağız.
Lisedeyken bir arkadaşım vardı. Babası sürekli onu evden kovardı ve o da sürekli "Artık ölsün, gebersin, nefret ediyorum!" derdi. Bir gün okula geldi ve babasının akciğer kanseri olduğunu öğrendiğini söyledi. O günden sonra babası her ne kadar ona kötü davranmış olsa da onun kıymetini bilmeye çalıştı. Daha sonra birkaç gün boyunca okula gelmedi ve babasının vefat ettiğini öğrendik. Okula tekrar geldiğinde "Dualarımın bu kadar tutacağını bilmiyordum." dedi.
Lütfen annenize babanıza ciddi anlamda kötü sözler söylemeyin. Çünkü gün gelir yer yarılsaydı içine girseydim de o sözleri söylemeseydim dersiniz. Karşınızda o sözleri söyleyeceğiniz kimse kalmayabilir. Bir aileniz varsa şükredin. Çünkü bazı insanlar ailesinin yanında olmasını her şeyden çok istiyor.
Kimse için onları üzmeyin. Bir başkası yine bulunur ama aile tektir, bulunmaz. Bu yazıyı eğer buraya kadar sıkılmadan okuduysanız annenize babanıza lütfen şimdi sarılın. Bir gün gelir yapmadığınız için pişman olursunuz.
Sema'nın hikayesi bana çok şey öğretti. Umarım ileride iyi yerlerde olursun Sema...
Yazı ile ilgili görüşlerinizi aşağıya yorum olarak yazabilir veya Instagram hesabım olan @haveyoumetmyblog 'dan bana dm yolu ile ulaşabilirsiniz. Başka bir yazıda görüşmek üzere.
Sağ tarafta yer alan "İzle" butonuna tıklayarak blogumu takibe alırsanız mutlu olurum :)